TCEF DENİZ SERİSİ: DENİZ KAPLUMBAĞALARI VE ORTAK ÜRETİLEN BİLGİ
TCEF Deniz Söyleşileri Serisini Sunar
Bu yeni seriyle, Danışma Kurulumuzda yer alan bilim insanlarının, korumacıların ve yaratıcı alanlardan uzmanların seslerini bir araya getirerek Türkiye’nin kıyı ve denizlerini korumaya yönelik içgörülerini, deneyimlerini ve vizyonlarını paylaşıyoruz.
İlk söyleşimizde, Türkiye’nin önde gelen kaplumbağa araştırmacılarından Prof. Dr. Oğuz Türkozan ile buluşuyoruz. Onun yıllara yayılan çalışmaları; bilimi, saha deneyimini ve topluluk katılımını bir araya getiriyor.
Türkiye’nin Akdeniz kıyıları deniz kaplumbağaları için en önemli yuvalama alanlarından bazılarına ev sahipliği yapıyor. Bu zenginlik koruma çalışmalarını nasıl şekillendirdi? Bugün size umut veren gelişmeler neler?
Biyoçeşitlilik; tür, ekosistem ve genetik çeşitlilik gibi farklı düzeylerde tanımlanabilir, ancak toplumda çoğu zaman yalnızca bir bölgede bulunan tür sayısı olarak algılanır.
Akdeniz ise hem karasal hem de denizel biyoçeşitlilik açısından dünyanın en zengin sıcak noktalarından biridir. Ne yazık ki aynı zamanda iklim krizi karşısında da en kırılgan bölgelerden biridir.
1988’de biyoloji öğrencisiyken Türkiye’deki ilk deniz kaplumbağası koruma çalışmalarına katıldığımdan bu yana; küçük gönüllü girişimlerden sistematik ve bilim temelli koruma yaklaşımlarına doğru önemli bir ilerleme gördüm.
Yıllar içinde kamuoyunun farkındalığı ve sivil toplumun katkısı ciddi şekilde artarak, biyoçeşitliliğin izlenmesini ve korunmasını güçlendirdi. Özellikle vatandaş bilimi aracılığıyla toplanan veriler, daha önce bilinmeyen veya potansiyeli fark edilmemiş alanların belirlenmesine büyük katkı sağladı.
Bugün beni en çok umutlandıran şey; toplumun geniş bir kesiminin artık biyoçeşitliliğin önemini kavramış olması, bilimsel temelde yanlış uygulamaları sorgulaması ve daha güçlü, nitelikli koruma projeleri geliştirmesidir.
Gönüllüler, bilim insanları ve kurumlar Türkiye’deki deniz kaplumbağası koruma çalışmalarını nasıl şekillendiriyor? Daha kalıcı etki için hangi alanlar güçlendirilmeli?
Her grubun deniz kaplumbağası koruma çalışmalarında kritik, fakat farklı rolleri var.
Gönüllüler bu çalışmaların temelini oluşturur. Farklı geçmişlere sahip insanlar ortak bir amaç etrafında bir araya gelir; hem kişisel olarak gelişir hem de veri toplama, analiz etme ve sahadaki işleyişi deneyimleme fırsatı bulurlar. Kamp ortamı, paylaşılan sorumluluklar ve birlikte öğrenme süreçleri gönüllülerin korumaya bakışını derinleştirir. Gönüllüler hem sahada hem de toplumsal farkındalığın yayılmasında görünür yüzdür.
Akademi; sorunları tanımlar, projeleri geliştirir, hangi verilerin kim tarafından, ne kadar süreyle ve nasıl toplanacağını belirler. Toplanan verileri bilimsel yöntemlerle analiz ederek rapora veya yayınlara dönüştürür. Aynı zamanda gönüllüleri ve yeni bilim insanlarını yetiştirmek gibi bir sorumluluğu da vardır.
Sivil toplum kuruluşları; bilimsel bilgiyi topluma aktarır, uygulamaların sahada hayata geçirilmesini destekler ve izleme süreçlerinde önemli rol oynar. Hukuki yaptırım ve düzenleme boyutu ise ilgili kamu kurumlarına aittir.
Deniz kaplumbağaları Türkiye’de koruma çalışmalarının başlamasında ve olgunlaşmasında “bayrak tür” olmuşlardır. Gönüllü–akademi–kurum işbirliğinin uzun yıllara yayılan ortak çabası, yeşil deniz kaplumbağasının (Chelonia mydas) IUCN statüsünün “Tehlikede”den “Asgari Endişe” düzeyine düşürülmesinde etkili olmuştur.
Bu ilerlemenin sürmesi için veri toplamanın devam etmesi ve denetim mekanizmalarının güçlenmesi gereklidir.
Yeşil deniz kaplumbağasının statüsündeki bu iyileşmeyi nasıl yorumluyorsunuz? Türkiye açısından hangi dersler öne çıkıyor?
Türkiye, Akdeniz’deki yeşil deniz kaplumbağası üreme alanlarının en önemlilerine ev sahipliği yapıyor; bu nedenle türün bölgesel varlığının sürmesi açısından kritik bir rol üstleniyor.
35 yılı aşkın süredir kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle yürütülen uzun soluklu araştırma ve koruma faaliyetleri, IUCN’nin olumlu değerlendirmesinde büyük pay sahibi. Ancak bu çaba tek başına yeterli değildir.
Deniz kaplumbağaları yaşamları boyunca farklı habitatlar kullanır. Yumurtalarını Türkiye kıyılarına bıraksalar da beslenme ve kışlama dönemlerini Kuzey Afrika kıyılarında — özellikle Tunus ve Libya çevresinde — geçirirler.
Bu ülkelerde de koruma önlemleri uygulanmamış olsaydı, yalnızca Türkiye’de yapılan çalışmaların etkisi sınırlı kalırdı.
Bu durum uluslararası işbirliğinin önemini açıkça ortaya koyuyor.
Bugün gördüğümüz ilerleme, sınırları aşan onlarca yıllık ortak çalışmanın sonucudur.
Bir zamanlar tel kafeslerle korunan yavrular, bugün erişkinliğe ulaşıp aynı kumsallara geri dönüyor.
Türkiye açısından üç önemli ders öne çıkıyor:
-
Bilimsel verinin düzenli ve uzun süreli toplanması,
-
Sonuçların topluma açık ve anlaşılır bir şekilde aktarılması,
-
Güçlü uluslararası işbirliklerinin sürdürülmesi.
Akademi, kamu ve sivil toplum arasındaki öğrenme ve paylaşım kültürü nasıl güçlendirilebilir?
Bu alanda çalışan paydaşları bir araya getiren çalıştaylar ve düzenli toplantıların artması gerektiğini düşünüyorum. Bu buluşmalar, bilgi paylaşımını hızlandırdığı gibi ortak çalışma kültürünü ve güveni de güçlendirir.
Ayrıca, özel web sayfaları veya ortak e-posta grupları gibi dijital platformlar bilgi akışını kolaylaştırarak işbirliğini hızlandırabilir.
Bu söyleşi TCEF’in “Deniz Serisi”nin bir parçasıdır.
Seri, TCEF Danışma Kurulu üyeleriyle yapılan söyleşiler aracılığıyla Türkiye’nin kıyı ve deniz ekosistemlerinde çalışan uzmanların deneyimlerini görünür kılmayı; bilimi, sanatı ve topluluk temelli koruma yaklaşımlarını bir araya getirmeyi amaçlar.